Bütüncül Eğitim: Ruh, Zihin ve Bedenin Yeniden Uyumlanması
- Şeyda Betül Kılıç

- 16 Eki
- 2 dakikada okunur

Bütünsellik, evrenin birbirine bağlı düzeninin doğal anlatımıdır. İnsan ise bu düzenin mikro ölçekteki bir yansıması, yani kozmik bütünün kendisidir. Doğayı gözlemlerken aslında kendine bakan insan, öğrenme, deneyim, doğa ve toplumsal ilişkiler aracılığıyla bu farkındalığı derinleştirir.
Ruh, zihin ve beden birbirini tamamlayan bir sistemdir. Ancak eğitim uzun yıllardır zihne indirgenmiş, bedeni ve ruhu ikinci plana itmiştir. Öğrenmeyi sadece bilişsel süreçlere sıkıştıran ezberci yapılar, insanın doğasındaki çok boyutluluğu yok saymıştır. Oysa gerçek bir eğitim, zihinsel süreçlerin ötesinde ruhu ve bedeni de muhatap almalıdır. Bugün, bu gerçeğe kısmen uyanmaya başlayan sistemlerin artık daha kapsamlı bir dönüşüme ihtiyacı var.
Bilgi merkezli, parçalı eğitim anlayışının toplumsal sonucu; bilginin hayata geçmemesidir. “Bil ve öğret” mottosuna sıkışmış bir düzen içinde, duygular ve bedensel deneyimler dışlanmıştır. Oysa öğrenme ancak bedenin duyumlarıyla, ruhun anlam bulmasıyla ve zihinsel farkındalıkla kalıcı hale gelir. Ruh–zihin–beden birlikteliği, öğrenmeyi sürdürülebilir kılar.
Doğa, insan ve teknolojinin birbirine bağlandığı bu çağda, öğrenmeyi yeniden tasarlamak büyük bir fırsattır. Bilginin yaşamla, bedensel deneyimle ve zihinsel farkındalıkla bütünleştiği bir model, eğitimi yeniden tanımlayacaktır. “Hayat Bilgisi” adıyla yıllarca okutulan dersin bile hayatla bağ kurmadığı düşünülürse, artık bilgiyi kitaptan çıkarma zamanı gelmiştir. Öğrenmeyi yaşamdan, bedenden ve duygudan ayırmak, eğitimi bir soyutlama haline getirmiştir.
Eskiden okullarda kullanılmayan laboratuvarlar olurdu. Bir keresinde, sınıftaki mide maketini ellemek isteyen bir çocuk onu evine götürmüştü. Öğretmen paniklemişti çünkü maket zimmetliydi. Oysa çocuk sadece dokunmak, gerçekten “mide”nin ne olduğunu hissetmek istemişti. Bugün teknoloji sayesinde çocuklar bilgiye çok daha kolay erişebiliyor, ama bilgi hâlâ soyut. Yapay zekâyla ödev yapan öğrenciler için öğrenme bir üretim değil, bir yük haline geldi. Eller ve kalp, bilgiden kopuk kaldı.
Peki, iyi okul nedir? Bilgiyi ilişkisel biçimde sunan, duygulara alan açan, bağlantısallığın bilincinde olan okuldur. Arada bir düzenlenen geziler ya da haftalık spor dersleri bunun yerine geçemez. Gerçek sürdürülebilirlik, öğretmenlerin ezberden sıyrılıp bütüncül öğrenmeye yönelmesiyle mümkündür.
Yeni eğitim paradigması, insanı tüm yönleriyle ele alan bütüncül bir yaklaşıma dayanmalıdır. Sürdürülebilirlik, yalnızca bilişsel bir beceri değil; bilinç, deneyim ve kararlılıkla inşa edilen bir bilgeliktir. Bütüncül yaklaşımın, ekonomik standartları ve eğitim politikalarını esnetme potansiyeli de göz önünde bulundurulmalıdır. Ezberci sistemler maliyeti düşürür, ama sorumluluğu tamamen bireye yükler. Oysa dönüşüm, eylemle ve dayanıklılıkla mümkündür.
Bir öğrencinin öğrenme esnekliği, bedeni, ruhu ve zihni bütünleştiren özgün ve samimi bir ortamla gelişir. Sanat, spor ve gönüllü etkinlikler; öğrenmeyi sadece akademik olmaktan çıkarıp insani hale getirir. Öğreten ve öğrenen arasındaki hiyerarşinin yerini, karşılıklı etkileşime dayalı bir ilişki almalıdır. Eğitimi geçici bilgi aktarımından kurtarmak, insanı yeniden insan kılar. Çünkü zihin doğanın bir parçasıdır. İnsan yalnızca öğrenen değil, aynı zamanda hatırlayandır. Kavramları ezberleyen değil, onları derinlemesine idrak eden nesillere ihtiyacımız var.
Bütüncül yaklaşım aynı zamanda farklılıklara da alan açar. İnsan, ancak kabul gördüğünde kendini gerçekleştirebilir. Farklılıklarımızı zenginlik olarak gören ve her bireye kendi varoluş alanını tanıyan yaklaşımlar, eğitimi dönüştürür. Katı kalıpların yerini insanı bir bütün olarak gören anlayış aldığında, eğitimde gerçek bir onarım başlar. Modern sistemin iyileşmesi, kadim insan bütünlüğüne duyduğu saygıyla mümkün olacaktır.
ŞEYDA BETÜL KILIÇ

Yorumlar